4 Şubat 2010 Genel Grev!!!
Anabasis - II
Ayın ışığı, çölde terk edilmiş kamp yerlerini aydınlatır ya
sınırsız uzaklıklarda kalıcı olmayan lekeler
kırık dökük şeylerin şekilsiz gölgeleri…
Ve soğumaya başlayan küllerin soluğu gecede erir.
Zamanın siyah saçlarında en ufak bir titreme yaratamazlar.
İşte öyle bir şeydi, fırtınadan sonra asfalt meydan
Anlığın petrol kıvamı yapışkan bataklığından
Yüzeye çıkıyordu yalnızca rastlantının yasalarına uyarak.
Dörtlü sırtlan çetelerine benziyordu şimdi siyah tekerlekler
bir ölünün etlerini tükettikten sonra sinsice uzaklaşan
kuyrukları bacaklarının arasında hırlayarak
son gök gürültülerinin de yankıları sönüyordu meydandaki
bronz heykelin giderek çözülen moleküllerinin boşluklarında.
Kırmızı bir bez parçası arındıran rüzgâra tutunup uzaklara
uçmak istiyordu yerdeki sopanın paslı çivisinden kurtulursa.
Siyah ıslaklığın yanında sırt üstü yatan defterin sayfaları
Korkuya dönüşmeye başlayan bir kuşkuyla
boş yere rüzgarı sorguluyordu: Nasıl? Şimdi nerede?
Cevapların bir ayakkabının ters dönmüş tekinde gizlendiğini
bilmeden ve beyaz kağıdın üzerinde sürünerek yayılan siyahlıkta…
Kuyunun içindeki ay boğuldu bulutlar üzerine kapanınca
gece kükürt kokuyordu ve gölgeleri donduracak kadar soğuk
“on dokuz yıldır ilk kez bu kadar kar yağdı”, daha da yağacakmış
“yetmiş yıldır ilk kez böyle bir ekonomik kriz, savaş bile çıkabilir…”
Yeniden yağmaya başlayan karın tanelerine çevirdi gözlerini
her şeyi örter miydi? Korteksin dolambaçlarındaki fısıltıları…
Havada giderek yoğunlaşan kırmızı bir yalnızlık vardı
-“Nereden çıktı şimdi bunlar?”
hâlbuki o ölümsüz rüzgar
meydanın, fırtınanın
ve defterin izlerini
çoktan silmişti
kumlarından
zamanın…
Aslında
öyle şaşılacak
bir şeyler de yoktu zamanda
On binler geri dönüyordu o kadar
yıllardır onları özlemle bekleyen meydanlarına
Çadırlarını kurarak yeniden kamp ateşlerini yakmak için.
Sınırsız uzaklıklarında uzamın kırmızı çizgiler oluşacak yine
Zamanın saçları hazla ve umutla titreyecek
Ve yine, asla unutulmayacaklar.