- Aradaki tarihsel farklılıklar silinmesin ama artık bu farklılıkların güne ışık tutmadığı da anlaşılsın. Bu iki gelenek ortadan kalkmadı ama artık bir önceki döneme ait. Her ikisi de bu gün önümüze bizi ilerletecek. Karşımızdaki sorunlarla başa çıkmamıza yardım edecek çözümler üretemiyor.
- Net çizgiyi dünyayı değiştirmemize yardım edecek devrimci bir diyalektikle uyumluysa çizelim. Ama bunu bu gün çizecek durumda değiliz. İç tutarlılığı olan sözler söylemek en fazla rasyonel sübjektivizme açılıyor o kadar.
- Bu iki geleneğin arasındaki keskin ayrışmanın artık geride kaldığına ilişkin iki örnek vereyim.
- Stalinist gelenek denen şeyin zaafları ortada. Ama Troçkist geleneğe ait olmak, Yunanistan’da Syriza’ya karşı Yunanistan Komünist Partisiyle aynı tutumu almayı, Türkiye’de siyasal İslam’la, anti-komünist liberallerle işbirliği yapmayı engellemiyor. (Tüm Troçkist gruplar böyle yapıyor demiyorum)
- Ayrıca bu ülkenin komünizminin, unutulmaması gereken bir kendi deneyimler geleneği de var. “Troçkist gelenek neden bu pratik gelenek içinde kendine bir yer ayırmayı başaramadı?” sorusu üzerinde de ayrıca düşünmek gerekiyor.
- Aslında, Yeni dönemde komünist harekete katılmaya başlayan kuşaklar açısından bu geleneklerin pratik bir anlamı da kalmadı.
- Yalnızca Türkiye’de değil, dünyada da bu iki geleneğin mirasını ve zaaflarını diyalektik biçimde aşacak yeni bir yapılanma aranıyor.
- “Benden başka komünist yok” saplantısından kurtulmazsak, ne faşizme ve çağdaş gericiliğe karşı etkin bir mücadele hattı inşa edebiliriz, ne de bu yeni yapılanmayı düşünebiliriz. TKP olmadan, Halkevleri, ÖDP, hatta EMEP olmadan salt keskin bir çizgi çekerek bu “cephe-hat” oluşmuyor. Bu arada zaman hızla ilerliyor gerici dalga, her yeri kaplayarak, altına alarak burjuva özgürlükleri bile boğarak yükselmeye devam ediyor