Thursday, November 25, 2010

Edebiyattan solu çıkarırsak geride ne kalır?

(Sol Kültür, için yazılmıştı -17/11/2010’de)

Sanattan (ben bu ilginç soruyu edebiyatla sınırlamak istemiyorum) solu çıkarırsak, verili iktidar, ekonomi ve estetik rejimlerinden huzursuz olan, bunların ötesine bakan, geleceğe dönük yapıtları çıkarıyoruz demektir. O zaman geriye, propaganda ve rejimin ideolojini yeniden üreten ve yayan eğlence, icraa vb kategorisine sokacağımız, toplumun en düşük ortak beğeni tabanından toplanmış parçalarla kurgulanan estetik ürünler kalır.

Propaganda, diğer bir değişle verili yapının iç düzenini kollayan ve destekleyen, bireyi buna uyumlu bir ruh haline sokmayı amaçlayan yapıtlar, Platon’un Cumhuriyet kitabında adeta üzülerek işaret ettiği gibi, dingin, renksiz, öğretici olmaya çalıştıkları için “ne yazık ki” (yapı ve eğitimciler açısından) halkın ilgisini çekmezler, heyecan uyandırmazlar. Bu yüzden propaganda halkın ilgisini çekmekte sanat yapıtlarıyla (tehlikeli, yapının iç ahengini tehdit eden, estetik ürünlerle) rekabet edemez.

O zaman propagandanın yapamadığını yapabilmek için toplumda egemen siyasi, ekonomi, estetik rejim içinde kabul gören ortak beğenileri bir araya koyarak (estetik yöneticilik) üretilen, halkı sürekli meşgul edecek, eğlendirecek, ona verili realiteyi, değişmez ve kaçınılmaz olarak sunacak, “güzeli”, “doğruyu” durmadan anlatacak, estetik ürünler gerekecektir.

Kapitalizmden önceki dönemde, bu estetik ürünler, tanrının, tanrı düşüncesi içine gizlenen kralların, yönetici sınıfın yüceltilmesi, olumlanması ve imajlarının yeniden üretilmesi olarak kendini gösterir. Bu ürünler insana, dini kozmoloji içindeki yerini öğretir, görevlerini ve sadakatlerini, bunlara uymazsa karşı kalacağı cezaları anımsatır. Bu yapıtlar insana ne kadar önemsiz olduğunu, düzenin ne kadar ulvi ve anlaşılamaz, büyük ve güçlü olduğunu gösterir.

Bu durum, bu ürünlerin kaba saba, ustalıktan yoksun olacağı anlamına gelmez. Aksine bu yapıtların, teknik açıdan bakanları “vay canına nasıl da yapmış” dedirtecek, izleyiciyi bu anlamda “yüce”nin karşısında “yerli yerine koyacak” bir mükemmellikte, güzellikte, ulaşılamazlıkta olmaları, etki yaratabilmelerinin ön şartıdır. Bunlar çok başarılı estetik yapıtlardır. Ancak, estetik ürünler olmanın ötesine geçerek, modern zamanların ölçütlerine göre sanat yapıtı özelliğine ulaşamazlar. Müzeler, artık büyük şirketlerin genel müdürlüklerinin koridorları ve CEO odaları bu tür olağan üstü estetik başarılarla doludur.

Kapitalizmle birlikte, bireyin, kapitalist bireyin, tarih sahnesine çıkması; özgürlük düşüncesinin doğmasıyla, modern anlamda sanat kavramı da oluşmaya başlar. Bu estetik etkinlik, “sanat için sanat” iddiasıyla, kilisenin, kralın, sultanın hocanın ve halkın egemen değerlerine (egemen değerler egemen sınıfın değerleridir) uymak zorunda olmayan, bunların boyunduruğunu tanımayan ürünler üretmeye niyetli olduğunu açıklar. Artık verili yapıyı öven, yeniden üreten değil, verili yapıyı sorgulayan, bir başkasını arzulayan ve bu arzunun ürünü olan yapıtlar vardır. Sanat kavramı artık bu tür yapıtlara aittir.

Önceki dönemde estetik yapıtlar verili olanı temsil (represent) ederken, modern sanatın yapıtları, verili siyasi, ekonomik estetik rejimlere karşı olanın bizzat kendisidir, bu yeni, karşıt estetiği ve düşünceyi sunar (present).

Modern zamanlarda da propaganda ve düzeni yücelten estetik ürünler ortadan kalkmaz artık, onlar bakanlık danışmanlarının bürolarında, kültür endüstrisinin fabrikalarında (medya, sinema, TV) üretilirler.

Artık karşımıza, macerayı cinayetlere indirgeyen, hırsız polis, iyi polis, kötü polis, iyi kapitalist kötü kapitalist oyunlarıyla çıkan; aşkı biyolojik cinselliğe ya da “sentimentalizme” indirgeyen, siyaseti komplo teorileriyle işleyen, sürekli olayı durumu, sınıfı, kitleyi değil olağan üstü becerilere sahip bireylerin (artık bunları hepsi gençlik kültüne uygun bir estetiğe uygun olarak belli bir yaş aralığında olmalıdırlar, özellikle kadınlar) öykülerini, parayı, lüksü, seksi ve uyuşturucuyu, tüketim nesnelerin imajlarını tekrarlayan estetik ürünler var.

Kısacası, sanattan solu çıkarırsak geride, verili düzeni (iktidarı) savunan, kurallarını öğreten, sorunlarını gizleyen, halkın zamanlarını işgal ederek düşünmelerini engelleyen propaganda ve eğlence ürünleri kalır.

No comments: