tüm koltukları boş
perdeleri kapalı bir salondu
gerektiği gibi giyinmiş
kireç yüzlü dört adam
Borodin’in Notturno’sunu
çalıyordu -Andante
bakımsız okulların
osuruk kokan dersliklerinde
asil bir ırktan
olduklarını öğreniyordu yine çocuklar
ve herkesin ülkelerine
düşman olduğunu
“parlamenter rejime
dönüş yok” diyordu bir danışman
koridorları süpüren
ihtiyar adam
o şarkıyı yeniden
anımsıyordu her sabah
Where
have all the flowers gone?
askerler yine
silahlarını temizliyordu
uzak ülkelere gitmeye
hazırlanırken
ya da ülkenin isyankar
kentlerine
zaman hızlanarak akıyordu gözlerinin önünde
çocuklar asker
elbiseleriyle şehitçilik oynuyordu
bir sert adamın duvarda
asılı resmine bakarak
zaman akıyordu gözlerinin önünde
kabuk bağlıyordu
soğudukça yavaşlıyordu
anlığın denizlerinde
aniden yeni adalar...
kürkü soyulmuş bir
hayvanın kılcal damarları gibiydi
kabuklarının altında
beklentilerin son ışıkları
kül rengi bir yağmur
giderek hızlanıyordu
çoktan rengini
kaybetmişti gökyüzü
şimdi sıra yeryüzündeydi
adam uzaklaşmak istedi sırtını dönüp
sürüklenip giden eski
dostlara
mekanlara ve izlerine
imkansız aşkların
ancak ayakları eriyor
eridikçe boyu kısalıyordu
gittikçe batıyordu acı
çekmediğine çok şaşırıyordu
20 Haziran 2018
1 comment:
Nefis bir şiir. Özellikle finali çarpıcı. Şükran.
Post a Comment