Thursday, October 24, 2019

Son sığınak anti-emperyalizm


“Barış Pınarı Harekâtı” yine siyasal İslam ile şoven milliyetçiliği “Beka” sorununda buluşturdu.
Siyasal İslam, kendi iktidarını ülkenin yerine ikame ediyor: “Biz gidersek ülke batar”… Şoven milliyetçilik de her zamanki dar görüşlülüğüyle, Kürt düşmanlığını, hatta ırkçılığını, emperyalizm sorunu içine gizlemeye çalışıyor.
Bu iki akımın buluştuğu yerde, şoven milliyetçilik, “solu” anti-emperyalizm adına siyasal İslam’ın iktidarını desteklemeye çağırıyor, bu çağrıya cevap vermeyenleri de “sahte sol” olmakla suçluyor.
Siyasal İslam’a aynı “hakikat rejimini” paylaşmadığımdan tartışmaya çalışmanın bir yararı olmadığını biliyorum. Buna karşılık “şoven milliyetçilik” benim, genel olarak komünizmin, benimsediği Aydınlanma Geleneğinin içindedir ama onun “karanlık yüzündedir.” BU nedenle denebilir ki, bir tartışmayı sürdürebilmek için gerekli olan ortak dil ve bir tarihsel zemin var. Deneyelim!

Kürtler vardır

Önce şu, yadsınamaz üç gerçeklerle yüzleşmek gerekir. PKK-PYD- SDG’nin varlığından bağımsız bir Kürt nüfus/halkı/milleti vardır. Bu nüfus/halkı/milleti ile bir tür temsil ilişkisine sahip bir entelijensiya, genel olarak siyasi önderlikler de vardır. Bu nüfusun/halkın/milletin, varlığının tanınmasından başlatıp kendi kaderini tayin etmeye kadar ulaşan in bir seri “haklar ve özgürlükler” talepleri de vardır.
Kürt “sorunu” (!) “kapsamı” altında tanımlanan bu “üç gerçekle” yüzleşmekten kaçınmak, bir paranoyak şizofreniye işaret eder. Şoven milliyetçiliğin, bu üç gerçeğin gündeme getirdiği sorulara, Kürt nüfus/halk/milletinin haklar ve özgürlüklere ilişkin taleplerine bir cevap vermeye çalışmak yerine, bu talepleri anti emperyalizm adına yok saymaya çalışması bu üçlemeyi ortadan kaldırmaz. Realitenin gerçeğini ısrarla yok sayan “histerili” bir tutum, “duvarın sertliğini yadsıyarak ısrarla kafasını vurarak yıkmayan çalışan biri gibi”,  insani felaketlere açılacak trajik sonuçlar yaratmaktan kaçınamaz.
Bu nüfus/halk/millet ile arasında bu “haklar ve özgürlükler” talepleri bağlamında bir tür temsil ilişkisi olan, entelijensiyanın, siyasi liderliklerin, bu talepleri savunmaya devem edebilmek için jeopolitik alanda büyük güçlerle türlü ilişkilere ve ittifaklara girmesi, doğruluğu tartışılabilecek siyasi bir sorundur. Ancak bu “sorun”, varlığı tartışılamayacak “haklar ve özgürlükler taleplerini” ortadan kaldırmaz. Ayrıca bu siyasi sorunun ortaya çıkmasında, şoven milliyetçiliğin “haklar ve özgürlükler” taleplerine bugüne kadar tatmin edici cevaplar üreterek Kürt nüfusunun/halkının/milletinin, aklını ve kalbini kazanamamış en azından  barışçı bir diyalog kurmaktan kaçmış olmasının payı da büyüktür..

Sol ve anti-emperyalizm.

Şoven milliyetçiliğin anti emperyalizm anlayışı üzerine söyleyecek çok şey yok. Birincisi kapitalizmi sorgulamadan, 19. Yüzyıldan kalma bir “bağımsızlık” fantezisiyle emperyalizme karşı çıkılamaz. İkincisi, bir büyük güce karşı, öbür büyük gücün kucağına atlamanın, Kürt siyasi hareketinin büyük güçlerle ittifak yaparak ayakta kalmaya çalışmasından farklı bir taktik olduğunu savunmak kolay değildir..
Beka sorununa sahip çıkmayan solu sahte sol olarak suçlamanın, “Türkiye yoksa sol da yoktur” gibi garip savların garipliklerini görebilmek için, önce sol, sosyalizm ve komünizm kavramları arasındaki farkı anımsamak gerekir.. “Sol” göreli bir kavramdır, tarihsel bir konjonktür içinde, konjonktürün durumunun sınırlarına göre, ülkedeki siyasi yelpaze içinde bir yere işaret eder. Fransız devriminde Jacobin kanat Jironden kanada göre soldur, her ikisi de  Kralcılara /restorasyonculara göre soldur, Ancak Bebeuf’in sağında kalırlar. Faşizme karşı mücadelede Cumhuriyetçiler sol yelpazenin, anti-faşist  cephenin içinde görülebilirler.
“Sol” böyle değişken bir kavramken, her zaman sol içinde olan, sosyalizm ve komünizm arasındaki fark belirgindir. Sosyalizm haklar ve özgürlükler sorunlarını, halkın yaşam koşullarını iyileştirme projelerini kapitalizmin sınırları içinde, ya da kapitalizme komünizmin arasındak kalan alanda düşünür. Komünizm için ise bu sınırlar yoktur. Komünizm bu sorunların tüm insanlık baskı ve sömürüden kurtulmuş bir toplumsal yaşam biçimine ulaşmadan kalıcı olarak çözülemeyeceğini, her zaman varlığını koruyacağını savunur. Onun projesi, kapitalimin ufkunun ötesine yöneliktir.
Ne solun, ne sosyalizmin ne de komünizmin varlığı, bir ülkenin sınırlarına, hele bir ülkenin varlık ya yokluk durumuna indirgenemez. Bu kavramlar evrensel olana ve tüm insanlığın yaşam dünyasına, kapitalist uygarlığının “vakitlerine” ilişkindir. Ülke, siyasi-coğrafi bir kavramdır, sol, sosyalizm ve komünizm ise insanların tercihlerine, pratiklerine ilişkindir.
Bir ülke yok olabilir, ama o topraklardaki hatta dünyadaki, insanlar yok olmadıysa, sol, sosyalizm ve komünizm de yok olmaz, en fazla ifadeleri değişebilir. Diğer taraftan, bu tercihin gerçekleştiği zemin bir ülkenin toprağı olabileceği gibi, tüm insanlığı kucaklamayı amaçlayan, örneğin, küresel iklim krizi, barış gibi bir zemin de olabilir.
Sonuç olarak şoven milliyetçiliğin,  Kürt düşmanlığını, hatta ırkçı reflekslerini “emperyalizm” kavramı içine saklamaya çalışması, kendisine katılmayan, sol/sosyalist/komünist hareketleri sahtelikle suçlaması, bu arada kendine solda bir yer araması boşuna bir çabadır.