Thursday, June 20, 2024

Kısa bir not: Neoliberalizm- emperyalizm ve yıkım

 

Modern emperyalizmi ülkelerin halklarının ekonomik siyasi kültürel tercihlerini/yaşamlarını, dışlarındaki bir gücün çıkarları doğrultusunda, ama askeri araçlara, açık zora başvurmadan, salt ekonomik (mali ticari) ve diplomatik baskı ve şantajlarla, yönlendirmek hatta şekillendirmek olarak tanımlayabiliriz.

 

Neoliberalizm: (toplumsal yaşamı en iyi piyasa ilişkileri belirler.) 

Ekonomiye siyasi, kurumsal müdahaleler piyasa ilişkilerini çarpıtır, kaynak dağılımını, toplumun dengelerini bozar!

 

Neoliberalizm pratikte:

·      Serbestleşme: Ulusal piyasaların dünya ekonomisine açılması,

·      Özelleştirme: ulusun/kamu varlıklarının satılması

·      Deregülasyon: Ulusal ekonomiyi, doğayı, toplumsal dokuyu koruyan düzenlemelerin kalkması, yapancı ve yerli sermayenin hareketlerinin özgürleşmesi

 

ANLAMINA GELİR

 

 

Neoliberalizm  ülke ekonomisinin ve kaynaklarının (coğrafyasının) uluslararası sermayenin serbestçe kullanımına açılması demektir.

 

Bir ekonomik coğrafyanın, dışardan gelen sermaye tarafından serbestçe kullanılabilmesi için, o sermayenin gereksinimlerine, ekonomik, siyasi, kültürel özelliklerine uygun olması,

 

 ülkenin ekonomik, siyasi, kültürel yapısının, yabancı sermayenin serbestçe giriş çıkışına,  kaynakları kullanmasına, ülkeye serbestçe mal ihraç etmesine, bu metaların tüketimini destekleyecek kültürü getirmesine uygun olmalıdır

 

Neoliberalizm ülkeleri merkez ülkelerin üretim ve  birikim fazlasını emecek, ucuz kaynak alanlarına dönüştürür.

 

IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü ve Kopenhag Kriterleri 

bu dönüştürme sürecini yönetirler

 

Ancak ülkelerin ekonomik, siyasi ve kültürel coğrafyaları, daha önce yapılandırılmış olduğunda, kullanıma açılma süreci aynı zamanda bir yıkım ve yeniden yapılandırma sürecidir.

 

Bu yıkım ülkenin sınıfları arasındaki yerleşik üretim ve bölüşüm dengelerini/ilişkilerini, tarım-sanayi, kır-kent, doğa insan-dengesini değiştirir ve uluslararası sermaye ile yerli egemen sermaye ittifakının çıkarları doğrultusunda yeniden düzenler. 

 

Ülkenin kültür endüstrisi, medya ve basım yayın sektörü de bu doğrultuda yeniden şekillenir.

 

Ülkenin kapitalist sınıfları bu yıkım sürecine direnemezler:

Çünkü

1-   Ülke kapitalizmi içinde egemen sermayen çoktan uluslarasın sermayeye eklemlenmiştir.

2-   Ülke çoktan bir uluslararası “güvenlik mimarisinin”, bir hegemonya düzeninin parçası olmuştur

3-   Kültür endüstrisi, egemen sermayenin işbirlikçi talep ve çıkarlarının, kaygılarını söylemlerini yeniden üretmeye başlamıştır.

 

Neoliberalizm (ve tabii küreselleşme) tüm bu kullanıma açma, yıkım ve yeniden yapılandırma, sürecin çağımızdaki adıdır, modern emperyalizmin aldığı biçim. 



Faşizmin Ebedi Dönüşü

 


 

 

Faşizm, kapitalist üretim tarzının yapısal krizinin hastalıklı belirtilerinden biridir. Faşizm, mevcut birikim rejiminin krizi sırasında ve küreselleşmenin son aşamasında ya da diğer bir deyişle hegemonik döngünün son aşamasında finansallaşmanın ardından ortaya çıkar.

 

Kapitalizm var oldukça ve kaçınılmaz olarak tekrar eden yapısal krizler ürettikçe faşizm, insanlığı sürekli olarak rahatsız edecektir.

 

Faşizmin ortaya çıkışını hazırlayan dört gelişme şunlardır:

 

1. Yerel sanayiler, iş piyasası ve finansal kurumlar üzerindeki aşırı birikim ve aşırı üretim baskıları, finansallaşmayı körükler ve yatırım ile ihracat için yeni pazarlar bulma ve stratejik materyalleri güvence altına alma ihtiyacını artırır.

 

2. Bu ihtiyaçlar, "bileşik ve eşitsiz gelişim" ile birleştiğinde mevcut güçler ile yeni yükselen güçler arasındaki emperyalist rekabeti körükler. Yenileri, mevcut hegemonik merkezin kurallarını ne kadar sorgularsa, kaynaklar ve coğrafyalar üzerindeki rekabet ve kaçınılmaz olarak askerileşme o kadar yoğunlaşır.

 

3. Yapısal krizin küreselleşme aşamasında sadece devletler arasındaki ekonomik ve siyasi güç dağılımı değişmeye başlamakla kalmaz, aynı zamanda ulusal ekonomiler içinde gelir dağılımı da emekçi ve orta sınıflar aleyhine dramatik bir şekilde değişir.

 

4. Yapısal krizlerle birlikte, birikim rejiminin baskın ideolojisi olan liberal demokrasi etkinliğini ve sonunda iç uyumunu yitirir ve otoriter çoğunlukçu eğilimler, iktidar sınıflarını temsil eden "elitlere" tepki olarak gelişir.

 

Faşizmin sergilediği biçimler, kriz içindeki tarihsel kapitalizmin döneme özgün teknolojik, ideolojik/kültürel ve kurumsal özelliklerine; daha özel olarak sermaye birikim sürecinin karşılaştığı engellerin doğasına bağlıdır.

 

Ancak bu seferm(günümüzde), faşizmi yaratan zemini verimli kılan başka bir faktör var. Bu faktör, hızlanan küresel ısınma olgusudur. Küresel ısınma, küresel kapitalizmin merkezlerinde ve çevrelerinde sermaye ve emek üzerinde iki istikrarsızlaştırıcı basınç yaratır. Bir yandan küresel ısınma, yarattığı su ve gıda krizleri nedeniyle bazı coğrafyaları sermaye birikimi için ve yaşam alanlarını yaşamı sürdürmek için kullanılmaz hale getirir; “çevre ülkelerde” (eski kolonilerden) kapitalist emperyalist merkezlere kitlesel göçleri tetikleyen bir “nüfus fazlası” üretir. Diğer yandan, küresel ısınmayla mücadele etmek için alınması gereken önlemler, yapısal kriziyle zaten mücadele eden kapitalizmde karları baskı altına alır ve böylece sermaye birikim sürecini tehdit eden yeni bir engel olarak ortaya çıkar. Bu tehdit, istihdama ve orta sınıfların ile işçi sınıflarının kültürlerine yönelik bir tehdit olarak da kendini gösterir.

 

Güçlü ve en azından görünür bir sosyalist alternatifin yokluğunda, bu dört faktör faşist ideolojiyi ve hareketleri besler ve bunlar orta sınıfların ve işçi sınıflarının ilgisini çeker.

 

Bu, faşizmin bir “süreç olarak” ortaya çıkışının ilk aşaması, tarihsel ideoloji ve liderliğin ortaya çıkışıdır. İkinci aşama, bu liderlik altında kitlesel bir hareketin ortaya çıkmasıdır. Üçüncü aşama, faşist liderliğin (ve eğer varsa partisinin) devleti ele geçirme sürecinin başladığı aşamadır. Bu aşama, aynı zamanda iktidar sınıfının faşist liderliği ve projesini kabul edip desteklemeye ya da reddetmeye karar verdiği noktadır. Ayrıca, bu nokta parlamenter ve demokratik yöntemlerle faşizmle mücadelede geri dönüş sınırının açılacağı noktadır. Bundan sonra, liberal demokratik devletin faşist bir devlete dönüşümü başlar. Bu noktada faşizmi yenmenin tek mümkün yolu askeri darbeler, savaşlar, iç savaşlar veya devrimlerdir.