(BirGün gazetesi Pazar ekinde yayımlandı: 30/12/2012)
Geride
bıraktığımız 2012, gelecekte, AKP’nim
temsil ettiği, “tarihsel blok”un 2002’den bu yana hız kesmeden süre gelen, devleti, toplumu
şekillendirme sürecinin momentumunun
kırıldığı yıl olarak anılmaya aday gibi görünüyor.
Eğer bu doğruysa,
sol açısından, uzun zamandır, ilk kez bir karşıt “tarihsel blok” kurmanın
olasılıkları gündeme gelecek demektir.
Mao devrimci
süreci bisiklete benzetirdi, “ileri doğru gitmeye devam edemezseniz eninde
sonunda düşersiniz”. Gerçekten de devleti ve toplumu değiştirmeye, var olan
sınıflar arası ilişkileri yeniden düzelmeye niyetli siyasi hareketler için
momentum her şeydir: Saldırdığın yapının güçlerinin nefes almasına olanak
vermeden, irili ufaklı kazanımlarla ilerlemeye devam...
Yoksa, kurmaya
çalışılan iktidar söylemi sorgulanmaya, mevziler sarsılmaya, muhalefetin
kontratağa kalma olasılığı belirmeye başlar. AKP ve temsil ettiği “bloğun”
böyle bir eşiğe geldiğini
düşündüren belirtiler 2012 yılı boyunca
artı.
“Blok” istikrarını kaybediyor
AKP’de temsil
edilen “tarihsel blok” üzerine, daha önce yapığım saptamaları anımsatarak devam
edeceğim.
Osmanlı
toplumunun egemen sınıfının, çok özel konumundan dolayı, kuşaklar boyu kendini
yeniden üreterek bu güne kadar varlığını sürdürmeye devam eden bir fraksiyonu,
Müslüman entelijensiya, 2000’li yılların başında “iç ve dış dinamiklerin örtüşmesi” olarak tanımlanan bir “durum”
içinde, liberal entelijensiyanın da katkılarıyla, sermaye sınıfının, halkın en
muhafazakar kesiminin desteğine dayanan yeni bir “tarihsel blok” kurmaya
başlayarak devletin yönetimini ele geçirdi.
Bu entelijensiya,
bir tür (dini-ahlaki) bilginin üretiminin, yeniden üretiminin, varoluşunun önkoşulu, bugün toplumsal ekonomik artığa, kapitalist birikim
süreçlerine ulaşmasının aracı olduğunu biliyor. AKP hükümeti kurulduğundan bu yana, bu entelijensiya
devletin olanaklarını kullanarak, bu bilginin dolaşım kanallarıyla araçlarını,
kendi tekeli altına alarak kendini egemen (kapitalist) sınıfın içinde hegemonik
fraksiyon olarak yapılandırma yönünde ilerliyor.
AKP iktidar bir
taraftan, tekeline almaya çalıştığı bu özel (dini- ahlaki) bilginin, toplumun
simgesel evrenini, tüm farklı söylemleri (ulusal kimlik, etnik-dini
aidiyetlerden, komünizme kadar), dışarı atarak doldurmasını sağlamak için,
devletin disiplin ve cezalandırma araçlarının (yargı ve güvenlik güçleri) kontrolünü elinde topluyor. Diğer taraftan,
AKP iktidarı bu “yeni düzene” uygun yeni
bireyin üretilmesi sürecini, nüfusun
yeniden üretimini (nüfus politikası), bunun alacağı biçimleri (aile-cinsel pratikler, tercihler), bedenin estetiğini (giysi, görünüm) mekanda ve zamanda yerini (ibadet saatleri, yerleri ve ritüelleri)
denetleyen, yeniden şekillendiren bir biyopolitik
rejimini egemen kılarak yönetmeye çalışıyor.
AKP ve temsil
ettiği blok 2012 yılın kadar hemen hiç bir engelle karşılaşmadan yoluna devam etti. Ancak 2012 yılında beş
alanda görülen kimi gelişmeler bu “blok”un iç istikrarını kaybetmeye, muhalefetini
yönetemez hale gelmeye başladığını düşündürüyor. Bu gözlemler doğruysa AKP
iktidarının, momentumu korumak yada restore etmek için giderek daha fazla
şiddet kullanmak zorunda kalacağını düşünebiliriz.
1) Mustafa Sönmez
arkadaşımızın titizlikle aktarmaya devam ettiği gibi, 2012’de ekonomik göstergeler
hızla kötüleşti. Bu, blokun unsurları arasında kaynak paylaşımı rekabetini hızlandıracağı gibi, bloku destekleyen sınıf
ve tabakaların bloka olan güveninin sarsacak hatta muhalefete dönüşmesine yol
açacak dinamikleri harekete geçirebilir.
2) Cemaat – AKP
çatışması, Gül-Erdoğan gerginlikleri “Blok”u siyasi omurgasını oluşturan
koalisyonun çatladığını gösteriyor.
3) Blokun
hegemonyasını kuran söylem de sarsılıyor: Başlangıçtan bu yana, hem bu blokun
bileşenlerini bir araya yapıştırmakta, hem de bu blokla toplumun geri kalanını
birbirine bağlamakta kritik bir rol
oynayan, “değişim”. “demokratikleşme” söylemlerini üreten liberal entelijensiya, şimdi eleştiri oklarını Blok’a ve devletine
olmasa bile Blok’un “karizmatik” liderine yönlendiriyorlar.
4) Bloka verilen
uluslararası destek sarsılıyor, özellikle Mısır’daki gelişmelerden sonra, AKP
hükümetinin baskıcı uygulamaları artık göze batmaya başlıyor.
5) AKP iktidarı,
Cumhuriyetçi muhalefeti ve Kürt hareketini birbirine karşı kullanarak yönetmekte
zorlanıyor. Bu görüntüyü öğrenci hareketi biçiminde yükselmeye başlayan sol
muhalefet eklenmeye başlayınca hırçınlaşıyor, ODTU olayları örneğinde de
görüldüğü gibi, her toplumsal kıpırdanmaya, itiraza, basın açıklamalarına bile,
büyük bir önyargıyla ve aşırı şiddetle
müdahale ediyor. Bu tutum, toplumda giderek yaygın bir tepki üretmeye başlıyor.
Muhalefet olanakları, olasılıkları
Tarih bize
(örneğin:1970’lerin ikinci yarısı) istikrarını kaybediyor bile olsalar
“tarihsel blok”lara karşı parçalı, dağınık bir muhalefetin başarılı
olmayacağını gösteriyor, bir “tarihsel blok”un karşısına bir başkasını koymak
gerekiyor.
Bir “Tarihsel
Blok”un kabaca, entelektüellerden, örgüt
ve gruplardan, sınıflar arası ittifaklardan, nihayet bunları bir arada tutan
bir söylemden oluştuğunu anımsarsak, karşıt bir “tarihsel blok” oluşturma
çabalarının da bu beş boyutu birden göz önüne alması gerektiği sonucuna ulaşabiliriz.
Bu noktada
soruna, ya da bu göreve iki düzeyde yaklaşmamız gerekiyor diye düşünüyorum.
Birinci düzey tüm solu kapsar. Burada hedef AKP de temsil edilen blokun
karşısında, kapitalizmin ufkunun içine kalmaya devam etmekle birlikte, etnik/ulusal, cinsel, ekonomik, demokratik hak
ve özgürlükleri talep ve temsil eden tüm akım ve grupları, bireyleri kapsamaya
çalışmaktır.
İkinci düzey,
kendini “komünist” olarak tanımlayanlara, diğer bir değişle kapitalizmin,
burjuva demokrasisinin, bir baskı aracı olarak devletin, sınıflı toplumun
ufkunun ötesine geçmeyi amaçlayan geleneğin (anarşizmi de unutmadan) tüm
yapılarına ilişkindir.
İkinci düzeyde
yer alanların işlevi, kendi özgün programlarına göre çalışmalarını sürdürmeye
devam ederken, bu çabalarını hep birlikte birinci düzeyi de içerecek, bir blok
kurma yönünde koordine etmek olmalıdır diye düşünüyorum. Bu bağlamda Türkiye
özelinde Cumhuriyetçi (sosyal demokrat-popülist) muhalefetle Kürt muhalefeti
arasında bir diyalog kurmaya katkıda bulunmak, bu diyaloga aracılık etmek
sanırım özellikle önem kazanmaktadır.
Yine komünistler
açısından, hem blokun ortak özgürlükçü söylemini, kendi aralarındaki farkları
yönetmeye olanak verecek biçimde oluşturmak, hem de bu söylemin emekçi sınıflar
arasında yankı bulması için çabalamak gerekecektir.
Bir tarihsel blok
oluşturmanın olasılıkları ve olanakları gündeme gelmektedir. Ancak bu
olanaklardan yararlanabilmek için AKP’de temsil edilen blokun momentumunun,
gerek toplumun gözünde gerekse de gelecek yerel ve genel seçimlerde kırılması
son derecede önemlidir.