“Öldüğümüz
doğru değildir
Yalnızca
görünüşte yaşadığımız
Bizim
dünyamız ölüp gitmiyor mu?”[1]
Güzeller güzeli ablam benim, Hypathia,
Aklının pırıltıları gölgeleri usulca silerdi usun karanlık
köşelerinden
Sabahın narin parmakları uyandırır ya serin toprakları
baharda - işte öyle
Geri döndüler yine
Seni beyaz
atlı cenk arabandan hoyratça çekip alanlar
- İskenderiye sokaklarından başın dik geçerdin yanına
kimseyi almadan
tüm erkeklere inat ve kadınlarını kapatmaya
çalışanlara
saçların zapt edilemez kartalların kanatları gibiydi-
yerlerde sürükleyenler - kadın ve felsefe, fizik: bu cadı olsa
gerek-
Bal rengi tenini lime lime edenler, sonra yakanlar çıplak bedenini
-Büyük Müzenin içinde milyonlarca parşömen seni için ağladı-
Başlarındaki yılanı aziz ilan etti Vatikan[2]
Sen, silinemez izler bıraktın sonsuzlukta
Yine geri döndüler
Yine geri döndüler, bir kitap için bütün kitapları yakanlar
Hypatia, sevgili ablam, kardeşlerinin aklının
kapıları yine kapanıyor
Küflü zindanlardayız yine, örümcekler, çıyanlar dolaşıyor,
yapışkan eller...
Uykusuz, huzursuz bedenlerimizde
Çocuklarımız kayboluyor binlerle,
Cesetlerini bile bulamıyoruz
Yine yanıyor, yok oluyoruz, Hypatia, kitaplarımızla birlikte...
-->