Cumhuriyet 20.02.2008
GLOBALPOLİTİKÜLTÜR
Türban tartışmaları bana Magritt 'in, bir
pipo resminin altında " Bu bir pipo değildir " yazan tablosunu
anımsatıyor. Bence, "gösteri toplumunun" sahnesindeki "türban"
görüntülerinin altına da "Bu bir türban değildir" yazmak gerekiyor.
"Türban" , türban değil başka bir
şey! Başbakan da simge olduğunu düşünüyor: Soyut bir kavramın, bizim somut
durumumuzda, siyasal İslamın "hakikat rejiminin" (yaşamı düzenleme,
belirleme ilkelerinin), yerine geçen bir gösterge .
Ama, Ortega Y Gasset 'in bir keresinde
metafor üzerine söylediklerinden hareketle, türbanı metafor olarak da
görebiliriz. Gasset, yanlış anımsamıyorsam, " dile getirmek istemediğimiz,
uzaklaşmak istediğimiz bir kavramın yerine kullandığımız bir başka kavram"
diyordu metafor için. Türbanın biçimi üzerinde de bir anlaşmaya varamadığımıza
göre onu bir giysi parçası olarak değil de "kavram" olarak görmek
daha doğru olabilir.
Eğer "türban" bir kavram ise,
metafor olarak işlevi ne? Hangi, kavramın yerine kullanılıyor? Sağda ve solda,
liberal entelijansiyanın üzerinde iyice düşünmesi gereken bir soru bu. Aslında
düşünmeye gerek de kalmıyor giderek; "bireysel özgürlüklerin" simgesi
olarak türbanın giderek siyasal İslamın "hakikat rejimine" özgürlük
istediklerini açıkça söylemek istemeyenlerin , sığındıkları bir metafor olduğu
ortaya çıkıyor. Bir toplumda iki "hakikat rejimi" birden egemen
olamayacağına ( "yaşam dünyasının" tümünü düzenlemeyi amaçlayan
İslamın "relativist" veya postmodern olduğu da ileri sürülemeyeceğine
) göre, bu özgürlük talebi, diğer "hakikat rejimlerinin"
özgürlüklerinin boğulmasından başka bir anlama gelmeyecek. Bu aşamada bunu
açıkça talep etmekten - mahalle baskısı dışında- kaçınmak isteyenler, bir
metafor olarak türban kavramına sığınıyorlar...
Bir metafor olarak 'ortaçağ'
Söz metafordan açılmışken, siyasal İslamın,
"gösteri toplumunun" sahnesindeki, "organik
entelektüellerinden" Fehmi Koru 'nun, "çok bilmiş" , bir
yazısına da değinmeden geçmeyelim.
Fehmi Koru, "Dönmeyelim tamam da, hangi
ortaçağa dönmeyelim?" başlıklı yazısında Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker
'in "Ortaçağa dönülemez" sözlerine takılmış, bu bahaneyle bir taşla
birçok kuş vurmaya kalkmış: Hem İlhan Selçuk ve Özdemir İnce ile hesaplaşmaya
çalışıyor, hem de aynı anda " bir zamanlar Batı'dan daha ileriydik "
fantezisini satmaya... Selçuk ve İnce bir başkasının savunmasına gereksinimleri
olmayan iki güçlü yazar. O nedenle, " bir zamanlar kartaldık" havası
üzerinde durmak bence çok daha yararlı olacak.
Fehmi Koru yazısında, iki kuşu birden
vuramıyor ama, bir paragrafta iki açığı birden veriyor: " Demek
böylelerinin aklına 'ortaçağ' denildiğinde İslam geliyor. Batı'nın 'karanlık
çağlar' yaşadığı o dönemlerde İslam dünyasının pırıl pırıl parladığını,
Müslümanlar sayesinde bilim, mimari, sanat ve felsefe alanlarında büyük ilerlemeler
kat edildiğini; ortaçağdan çıkışı, Batı'nın, İstanbul'un fethi ile Martin
Luther 'in büyük çapta İslamdan etkilenmiş 95 maddelik reform paketine borçlu
olduğunu bilmiyorlar."
Fehmi Koru, "ortaçağ" kavramından,
"karanlık çağlar" kavramına atlayarak, önce, tarihsel bir dönemden
değil aslında bir "durumdan" söz edildiğini itiraf etmiş oluyor.
İkincisi, "Peki İslam dünyası o zaman bu kadar ileriydi de neden şimdi bu
kadar geride kaldı" sorusunu da tüm can alıcılığıyla gündeme getiriyor.
Kimi tarihçilere göre "karanlık
çağlar" gerçekten karanlıktı, ama kasıt aslında bu değil. "Karanlık
çağlar" , Batı'da yükselen yeni kentsoylu sınıfın, çözülmeye başlayan
feodal düzenin dini dogmalara dayanan "hakikat rejimine" karşı başlattıkları
özgürlük mücadelesinin ürünü ve aracı olarak üretilen bir metafor.
"Karanlık çağların" aşıldığının, geride kaldığının kanıtı tam karşıtı
"Aydınlanma" ! Bu bağlamda sorunun da cevabı, ya da cevabın en
azından bir parçası kendiliğinden ortaya çıkıyor: İslam dünyası bu "ileri
durumunu" koruyamadı çünkü, insan aklının eleştirel kapasitelerini özgürce
kullanmasına olanak veren bir "hakikat rejimine" karşı inatla
direndiği, "içtihat kapılarını" sıkıca kapattığı için elindeki
"hazineleri" kaybetti da ondan...
"Ortaçağa" dönmek istemeyenler,
işte buraya, İnsan aklının özgürlüğünü ve eleştirel kapasitelerini sınırlayan
bir dini "hakikat rejiminin" egemen olduğu bir döneme dönmek
istemiyorlar. Türban, buraya dönmek isteyen, ama bunu açıkça savunmanın henüz,
uygun olmadığı bir aşamada dile getirmeye cesaret edemeyenlerin başvurduğu bir
metafor. Çünkü, bu amacı, bugünün Türkiyesinde açıkça dile getirmeye olanak
verecek, psikolojik, siyasi, kültürel yıkım henüz yeterince gerçekleşemedi,
"mahalle baskısı" , henüz "yaşam dünyasında" , "ekolojik
egemenliğini" kuramadı. Ama yarın? Böyle giderse mutlaka...