03.06.2014
Türkiye Komünist
Partisi Genel Merkez, adına iki farklı grubun yayımladığı birbirini suçlayan,
bölünme tehlikesinden söz eden iki mektup/deklarasyon ile ortaya çıkan durum
gerçekten, üzücü ve kaygı verici.
Şimdi, bu
partinin üyesi olmayan bir sosyalistin adeta dışardan gazel okur gibi
üzüntülerini, kaygılarını dile getirmesi ilk anda yadırganabilir. Ancak, bakış
açısını biraz genişletmeyi başarabilirsem, bu yadırgama durumunu ortadan
kaldırabileceğimi hatta belki de bana hak verecek birilerini bulabileceğimi
düşünüyorum.
TKP, Türkiye
sosyalist hareketinin hem tarihi, hem geleneği hem de bugünkü etkinlikleri
içinde yadsınamaz öneme sahip bir yapıdır. Bugün özellikle Türkiye sosyalist
hareketinin güçlerini birleştirme gereksiniminin hızla arttığı bir
konjonktürde, TKP’nin en seçkin, deneyimli kadrolarını, liderliğini iki karşıt grup olarak ayrıştırmaya başlayan, bölünme
tehlikesinden söz eden bir tartışma, yaratacağı olası etkiler açısından, ister
istemez, tüm sosyalist hareketi etkileyecektir. Sosyalist hareketin diğer
parçaları TKP’nin bu sürecine ilgisiz kalamayacak, doğrudan yada dolaylı olarak
bu süreci tartışacaktır.
Yayımlanan
mektuplara bakınca, “Gezi Olayı” sonrası süreçte yaşananlar, partinin benimsediği
hat ve karşılaştığı zorluklar ayrışma konularının başında geliyor gibidir. Ancak
kabul etmek gerekir ki, bunlar yalnızca TKP’nin karşı karşıya kaldığı sorunlar
ve zorluklar değildir. Türkiye sosyalist hareketinin hemen her yapılanması bu
sorunların çeşitli versiyonlarıyla karşı karşıyadır, bunları algılamaya, tanımlamaya,
tartışmaya, aşmaya çalışmaktadır. Kısacası TKP’nin tartışmaya başladığı
sorunlar tüm Türkiye sosyalist hareketini ilgilendiren sorunlarıdır.
Bu noktada TKP,
adeta “her karanlık bulutun bir parlak
kenarı vardır” diyen Anglosakson değiminin vurguladığı bir durumla karşı
karşıyadır.
Bu iki mektubun
dilinden de anlaşılacağı gibi giderek sertleşme eğilimine sahip bir söylem
oluşmaktadır. Bu söylem sertleştikçe Parti kadrolarının moralini bozacak,
liderliğe olan saygı ve güvenlerini zedeleyecek, düne kadar birlikte
yürüdükleri yoldaşlarına karşı düşmanlık geliştirmelerine yol açabilecektir. Bu
söylem dikkatleri gittikçe sertleşmekte olan siyasi mücadeleden, içe çevirmeye
zorlayacak bir sürece işaret etmektedir. Bu bulutun karanlık kısmıdır.
Bulutun parlak
kenarı ise, TKP’nin hem bu ayrılığı aşma, hem kadrolarının güvenini tazeleme,
hem de Türkiye sosyalist hareketinin sorunlarıyla yüzleşmesine katkıda
bulunarak zaten sahip olduğu önemi ve saygıyı arttırma şansına ilişkindir.
Bu şansı
yakalayabilmek ve değerlendirebilmek için, TKP liderliği karşı karşıya kaldığı
pratik ve teorik sorunların Türkiye sosyalist hareketinin de sorunlarının içinde
olduğunu kabul etmeyi başarmalıdır. Bunu başardığı taktirde, TKP liderliği, bir adım daha atarak, sorunlara
ilişkin tartışmaları, geleneğimizin en parlak dönemlerinde olduğu gibi, teorik
metinlerin kurallarına, diline sadık kalarak yalnızca kendi üyelerinin ve taraftarlarının değil, tümTürkiye
solunun izleyebileceği bir açıklıkla sürdürmeyi denemelidir.
TKP liderliğinin kendi deneyimlerinden de -ki
bunlar deneyimli kadrolardır- bilebilecekleri gibi, tartışma konuları ve
pratiği ne kadar içerde saklanırsa saklansın nasıl olsa dışarı sızacaktır. Üstelik tüm sızmalarda
olduğu gibi eksik, çarpıtılmış olacaklar, sosyalist hareketin karşısına, kişisel
sorunlarla, düşmanlıklara kirlenmiş biçimde çıkacaklardır. O zaman kimse
bunlarda yararlanamayacak, aksine TKP bu dedikodu ortamından büyük zarar
görecektir. Çünkü “yaşlı omuzların üzerindeki deneyimli başların” da bileceği
gibi, kadroların morali daha da bozulacak, düşmanlıklar gereksiz yere
keskinleşecek, teorik ayrılık denetim altına alınarak aşılmak bir yana,
düşmanlıklara alet edilerek bölünmeye yol açabilecektir.
Ben TKP üyesi
değilim, TKP ile anlaşmadığım konular da var, ancak TKP’nin böyle sarsıntılı bir biçimde bölünmesinin, onu bu
tür bir bölünmeye götürecek sürecin hiç kimseye bir yarar sağlamayacağını,
aksine Türkiye sosyalist hareketine, gücünü zayıflayarak zarar vereceğini adım
gibi biliyorum.
Buna karşılık,
TKP’nin karşı karşıya kaldığı sorunları tüm Türkiye solunun ilgisine, tartışmasına
aşması, sorunların çok geniş bir alanda tartışılmasına olanak sağlayabilir.
Alanın genişlemesi tartışmaların kişiselleşmesini büyük ölçüde engelleyecek,
katkılarla zenginleşmesine olanak sağlar. Böylece TKP, geleceğe dönük önemli ve
gurur duyacağı bir örnek oluşturma, sol içi diyalogu geliştirme, tüm sosyalist
hareketi öne çekme olasılığını; yüreğinde yatan liderlik etme arzusunu pratikte
deneme şansına sahip olacaktır. TKP’li dostlara, her iki tarafa da hepimiz için
hayırlı bir sonuca ulaşma konusunda başarılar dilerim
2 comments:
Sayın Yıldızoğlu, değerlendirmenizi dostça yazdığınız çok açık. Kaygılarınız anlaşılır. Yine de size ve okurlara ufak bir hatırlatmada bulunmak istedim. Birincisi TKP'yi tanıyan herkesin tuhaf karşılayacağı bu görüntüden çıkıldı, gerekli açıklama TKP'ye yakışır şekilde kısa sürede yapıldı. http://haber.sol.org.tr/soldakiler/tkp-guclenerek-yolumuza-devam-edecegiz-haberi-93240
İkincisi de şu: Tartışma her durumda TKP'nin sosyalist devrimci çizgisi içerisindedir. Onun dışındaki tartışma eğilimleri Haziranla dahi ilgili olsa sosyalist siyasetin içerisindeki farklı devrim perspektiflerine ilişkin olabilir. Dolayısıyla Haziran'ın yarattığı devinimden ve AKP'nin krizinden solun nasıl güç alacağına ilişkin tartışma, 2013 Konferans metni, Eylül Tezleri gibi dostlarla paylaşılmaya ve geliştirilerek beraberce tartışılmaya elbette devam edilecektir. Saygılar..
Eski defterleri açmayalım diyoruz ama sisyphus söylencesi gibi hep aynı yolu katediyoruz. Bu yapı,içindeki farklı eğilimleri monolitik olma adına bastırageldi.Bu faydalı bir şey midir? Leninizm bu mudur? Bunlar ayrı tartışmalar. Sovyetiklik ve SD tezleriyle kendinidiğer soldan ayrıştırmış olan "gelenek"çi yapı, 70lerde "yürüyüş" polemiği sırasında ve yine BSP-STP döneminde bu tür krizler yaşamıştı. Kol kırılır yen içinde anlayışı artık bu devirde sökmüyor kardeşim. Kitleselleşme dinamikleri tüm siyasetleri zorlarken "ortodoks leninist basmakalıp politikalar" işlemiyor. Aslında 90'larda yine ayrışmalar ve birleşmeler olmamış mıydı? İsim vermek istemiyorum. Bunlar neden oluyor diye hiç analiz edilmeden devam ediliyor. Bir tek solcu siz değilsiniz. Biz de sizin ne yaptığınızı görüyoruz. Metinlerdeki dilinizi izliyoruz. Ne yazdığınıza bakıyoruz.
"Profesyonel devrimci"lik, kadro politikaları hakkında kim kime hesap verdi. Hiç kimse. Şu ilçe kimde kalacak, bu nerede kalacak, parti binasında kimciler var. Bizimkiler onlar bunlar. Bir gıdım yol gidelebildi mi 70'lerdeki bölünme "mindset"inden. Bir de teoriyi yalamış yutmuş arkadaşlardan "entelo"lardan bahsediyoruz. Sosyalist politikacıların en başta kendilerine ve kitlelerine söyleyemediği şeyler, tanımlayamadığı yüzleşmeler var. Bunlar gerçekleşmeden atılacak adımlar, "barış çubukları" gelecek yeni ayrışmaları tetiklemekten başka işe yaramayacak. İnsan yanlış yaptığını bilmezse sonsuza kadar aynı yanlışı sürdürebilir.
--Şimdi bu arkadaşlar bu durumda, ama bu yazdıklarım kürt-devrimci diğer bütün yapılar için de aynen geçerli.
Post a Comment