Avluda çocuklar yoktu
Avluda çocuklar yoktu, yalnızca ıslak betonun üzerine düşen yağmurun sesi.
Kapıyı kapatıp çıktılar. Yataktakinin gözü duvardaki aynanın çatlağına takıldı
Yastık giderek daha çok ıslanıyordu geceleri; artık tuvalete yalnız gidemiyordu.
Kadını düşündü… Yıllardır açmadığı kitabın içindeki resmini, ellerini nedense?
Koyduğu yeri anımsayamadı. Gözleri kapandı yavaşça. Sonra soğumaya başladı.
Kahvedekiler yuvarlak gözlerle yeniden seyrettiler kulenin kendi üzerine çöküşünü.
İki gelin iki farklı lisanda ağladı iki genç adamın parçalanmış bedenleri üzerinde
Birinin üzerinde bayrak vardı, öbürünün sandukası çıplak, taş avluda tek başına.
Güneşin batmasını bekliyordu ava çıkmak için, kerpiç duvarda yuvalanmış akrepler
Ya da kerpiç duvarı yıkmasını batıdan esen rüzgarların - bir Humvee[1] de olabilirdi…
TV kameralarına bakıyordu, uzun masanın etrafında oturan takım elbiseli adamlar
İki araba karşıt yönlerden gelip buluştu, gözlerden uzak, bitkisiz bir dağ yolunda
Ayrıldıktan sonra farlarını yakmadılar uzun süre. Halbuki ay bulutun arkasındaydı
Masadakiler kalkıp birbirlerini tebrik etmeye başladılar terli yapışkan elleriyle
Kulakları sağır eden metalik ezan sesleri koşturmaya başladı kentin sokaklarında
[1]High Mobility Multipurpose Wheeled Vehicle (Yüksek hareket kabiliyetli, çok amaçlı tekerlekli araç).
Tuesday, September 09, 2008
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment