Sunday, July 18, 2010

Middlesex Komünü 2010

(Yeni Harman Temmuz 2010)

Geride bıraktığız 60 yılın en sert mali krizinin genel bir çöküntüye dönüşmesini önlemek bahanesiyle, Batı ülkelerinde devletler bankaların zararlarını ve batık alacaklarını üstlendiler. Böylece Kamu maliyesinde büyük bütçe açıkları ve borç yükü oluştu. Şimdi mali piyasalar devletlerden, bu açıkların kapatılmasını, borçların azaltılmasını istiyorlar. Devletlerde bu yükü halkın sırtına aktarmak için toplumsal harcamaları hızla kısmaya başladılar. Sağlık, sosyal güvenlik kurumlarının yanı sıra eğitim sektörü de bu mali krizden payını alıyor.

Bu ortamda, kaynak sıkıntısına düşen üniversitelerin, birçok bölümünün daraltılması personel çıkartılması hatta kimi bölümleri kapatması bekleniyordu.

İngiltere’de akademik çevrelerde yaşananlar, ilk önce felsefe ve sosyal bilimler bölümlerinin bıçağın altına yatırılacağını düşündürüyor. Bu süreç ilk önce Londra Middlesex üniversitesi felsefe bölümünu hedef alarak başladı. Ancak Liverpool üniversitesi ve Londra King’s College üniversitelerinin felsefe bölümlerinin de tehdit altında olduğuna ilişkin haberler, yaşananların salt mali bir süreç olmadığını gösteriyor. Belli ki “sistem”, kesintilere kendisi için en az “gerekli”, hatta belki de tehlikeli gördüğü noktalardan başlıyor.

Saldırı ve direniş

Londra’daki Middlesex Üniversitesi, 26 Nisan 2010 günü, dünyaca ünlü felsefe bölümünü( Modern Avrupa Felsefesi Araştırma Merkezi –CRMEP)) “mali olarak sürdürülemez” gerekçesiyle kapatacağını açıkladı. Bu açıklamanın hemen ardından hiç beklenmedik bir şey oldu. Felsefe bölümü öğrencileri ve eğitim görevlileri fakülte binasını işgal ettiler. Binanın ön yüzüne “üniversite bir fabrikadır, grev yap işgal et” yazılı devasa bir pankart asıldı ve kapatma kararına karşı bir kampanya başlatıldı.

Bu beklenmedik gelişmeyi başka beklenmedi gelişmeler izledi. Bu kampanya İngiltere’nin önde gelen gazetelerinde çıkan yazılarla ve diğer üniversitelerden gelen destek mesajlarıyla hızla büyüdü. Dahası, CRMP’yi kapatma ya karşı kampanya kısa sürede uluslararası bir boyut kazandı.

İdareyle görüşmeye giden öğrenciler, karşılaştıkları aşağılayıcı tavır üzerine önce toplantı salonunu işgal ettiler. İşgal hızla tüm fakülte binasına yayıldı. Dahası, işgal uluslararası akademi dünyasında da yankılar bulmaya başladı. İmza kampanyasın katılanların sayısı 15,000’i geçti. Naom Chomski, bir açıklama yaparak kapatma kararını protesto etti. Ardında, aralarında Etienne Balibar, Alain Badiou, Slavoj Zizek, Jacques Ranciere, Antonio Negri, Michale Hardt, Simon Crichley, Judith Butler, Peter Sloterdijk, Gayatri Spivak’ın da bulunduğu uluslararası alanda tanınmış 30 filozof, Times Literary Supplement’ta (Time gazetesinin Eğitim eki) bir protesto mektubu yayımlattılar. Mektup, araştırma projeleriyle ünlü bir felsefe fakültesine ilişkin bu ani kapatma kararının yalnızca İngiltere açısından değil uluslararası düzeyde de büyük kaygı uyandırdığını vurguladılar. Öğrencilerin işgali sürerken ICA (Londra Çağdaş Sanatlar Enstitüsü) 19 Mayısta “Felsefeden kim korkar” başlıklı halka açık bir tartışma toplantısı düzendi.

Haftalar boyunca okulun önünde protesto gösterileri düzenlendi kampanya aralıksız sürdürüldü. Middlesex üniversitesi idari bölümü ikna edilemedi ama, Londra’daki Kingston Üniversitesi, CRMP’yi kendi bünyesi almaya karar verdiğini açıklayınca, en azından öğrencilerin ve akademik karonun çalışmaların devam etme koşulları korunabildi. Kampanya halen, ancak daha çok hukuksal yollardan devam ediyor.

Felsefeden kim korkar

Bu üniversitenin düzenlediği seminer, konferans etkinlilerinden yaralanan biri olarak, imza kampanyasıyla ilgili ileti bana ulaştığında hemen ve büyük bir üzüntüyle imzalamıştım.

CRMP İngiltere’de farklı bir yapıyı temsil ediyordu. Birincisi, “kırmızı tuğla” üniversitesi denen eski ve yerleşik, aynı ölçüde de muhafazakar, Oxford, Cambridge, Bristol gibi felsefe bölümlerine, üst orta sınıfın, çoğunlukla beyaz ve erkek çocuklarının devam ettiği üniversitelerin aksine, öğrencilerinin içinde kızların ve etnik azınlıklardan, aşağı orta sınıflardan gelen ve felsefeye tutkulu öğrenciler dikkat çekiyordu. CRMP, son yıllarda, krizin, toplumsal belirsizliklerin etkisi altında, lise örgencileri arasında, felsefeye yönelik olarak hızla artmakta olan ilginin en ön safında yer alıyordu.

Çünkü, hem geleneksel muhafazakar ve ampirisist programlardan hem de post modern modadan farklı olarak, CRMP’da Immanuel Kant, Hegel, Marx, Nietzche, Heiddegar gibi klasiklerin yanı sıra, Lacan, Foucault, Alain Badiou, Etienne Balibar, Judith Butler, Toni Negri, Jacques Rancière, Gayatri Spivak, Slavoj Zizek gibi zamanın önde gelen düşünürlerinin çalışmalarını üzerin araştırmalar yapılıyor, kitaplar makaleler yayımlanıyordu. Pete Ayrton Serpent's Tail, Julian Baggini Philosophy Press/The Philosophers' Magazine, Anne Beech Pluto Press, Nick Bellorini Earthscan, Ashley Biles Saqi Books, Tony Bruce Routledge, Michael Dwyer C Hurst & Co, Matthew FrostManchester University Press, Tariq Goddard Zer0 Books, Emma HutchinsonPolity Books, Jessica Kingsley Jessica Kingsley Publishers, Michael LeamanReaktion Books, Wendy Lochner Columbia University Press, Carol McDonaldEdinburgh University Press, Tristan Palmer Acumen, Jenna Steventon IB Tauris,Rowan Wilson Verso, Caroline Wintersgill Bloomsbury Academic gibi yayın evlerinin ve dergilerin de CRMP’nın kampanyasına destek verdiği ortak imzalı dayanışma mesajları fakültenin öğrencilerinin ve çalışanlarını üretkenliğinin en büyük kanıtıydı

Üstelik İngiltere’de üniversitelerin araştırma etkinlilerini ölçen kurul, CRMP’nın ürünlerinin %65’nin, kendi alanlarında dünya çapında önderlik ve dünya çapında mükemmellik düzeyine ulaştığını saptamıştı. CRMP tüm bunlara rağmen, ama aslında belki de bunlardan dolayı kapatılıyordu. CRMP tek örnek değildi, daha birçok üniversitenin felsefe, sosyal bilimler bölümleri tehdit altındaydı.

Felsefeden kim korkar?

Bu, cevabı çok eskiden verilmiş bir soru aslında. Sokrates’ın yaşamına ve kendisine yöneltilen suçlamalar bakmak yeterli. Felsefenin, filozofun görevi genç kuşakları, “doğru yoldan saptırmak”, “baştan çıkartmaktır!”. Bu “verili yapının sıradan yozlaştırma, baştan çıkartma rejimine düşman bir baştan çıkartmaktır”. Filozofun görevi, gençlere “sıradan, kaba baştan çıkartmanın yanı sıra, çok daha gelişkin ve üstün bir baştan çıkartmanın da olduğunu göstermektir”. “Son tahlilde tanrının olmadığını kanıtlayan genç adam, genç kıza teniz oynamayı önerenden çok daha çekici değil midir? Bu filozof olmak için iyi bir neden değil mi” diyordu Badiou, kendi gençliğinden örnek vererek!

Felsefe caziptir, çünkü, felsefe, özgürlük getirir, gençlerin hazır buldukları, kendilerinin yaratmadıkları, ama kabul etmeye zorlandıkları, bilgilerin ve ahlaki değerlerin hakikat değerini sorgular. Daha da önemlisi, felsefe hakikatin doğası ve bunun düşünülmesinin olanakları üzerin sorular sorar.

Öyleyse felsefe, verili olana, feodalizme, teolojik sistemlere, kapitalizme, devlete karşıdır. Simon Critchley’ın vurguladığı gibi, siyaset adalete ilişkin, felsefe dine ilişkin bir düş kırıklığından kaynaklanır.

Jacques Ranciere’in toplumda bir konuşanlar, bir de ağızlarını açtıklarında anlamlı olmayan sesler çıkaranlar vardır; siyaset bu sesi, anlamlı olmayanların (anlam kazanamayanların) seslerine anlam kazandırma, bunun içinde anlamı tanımlayan rejimi değiştirme savaşıdır diyordu. Bu bağlamda felsefe siyasete, yapının yalnızca gürültü olarak algıladığı sesleri duymakta, onlara anlam kazandıracak dili oluşturmakta kullanacağı araçları sunar, her iki düş kırıklığından çıkışın yolunu açar…

Felsefe salt siyaset alanında değil, insanlığın, Sanat, Bilim ve Aşk gibi diğer, en temel üç alanında patlak veren “olayları”, bu olayların getirdiği hakikati ve bu hakikatin ahlakını düşünür, anlamlandırır, karşımıza koyar. Böylece önce baştan çıkarır, sonra tercih yapmaya zorlar.

Restorasyon çöküyor: “Dur ve kendine zaman yarat”

Geçtiğimiz 30 yıl boyunca, sermayenin ve piyasanın kuralsız egemenliğini dayatan, insan’ın yaşam dünyasını, haz ve mutluk saplantısı, tüketim manyaklığı üzerine kuran neo-liberal- post modern Restorasyon, yeni bir insan, yeni bir yaşam dünyası yaratmaya yönelik tüm projeleri bastırdı. Hatta konuşulamaz hale getirdi, susturdu. Onun yerine kendi kar yapma projesini tek etkinlik olasılığı olarak dayattı ve bunun dilini egemen kıldı.

Üç yıl önce, METU’de bir panelde, Kapitalizmin krizinden ve kültürel, siyasi restorasyondan söz ediyordum. İki saygın Prof. sırayla söz alıp bana, son yıllarda öğrencilerin, kendi gençlik dönemlerinden farklı olarak artık, ne iş yapacağım, hangi dalda çalışacağım, en rahat nasıl yaşarım gibi çok daha somut konularla uğraştıklarını büyük bir hazla anlattıklarına şahit olmuş dehşete düşmüştüm. İşte

Restorasyon tam da buydu! Felsefenin baştan çıkarıcılığına şimdi her zamankinden daha büyük bir gereksinim vardı. “Yapı” ve restorasyon açısından ise düşünmenin araçlarını sunan, bir an durup yapıya bakmayı öneren felsefe büyük bir tehlike oluşturuyordu.

Ya gençler bir an durup düşünür, gösteri toplumunun, metalara, şiddete, paraya, ete ve duygusalcılığa ilişkin pornografik imajlarının akışına, felsefenin yardımıyla bakarsa? Ya gençler, teolojik hurafelerin şantajına, zamanı, mekanı, giyim kuşamı, yediğini içtiğini, denetleyen beden –siyasetine, bunlar benim değil, ben kurmadım diyerek direnirse?

Gerçekten de felsefe her fırsatta yeni bir yaşama açılır. Middlesex felsefe öğrencileri de, işgal ettikleri binada kendi yaşamlarını özgürlük alanlarını oluşturdular. Orada yatıp kalktılar, tartışma, şiir okuma, toplantıları okuma gruplarıyla halka açık, öğrencilerle hocaların arasındaki duvarların yok olduğu, canlı bir kültür, siyaset ortamı, hatta bir özgürlük mekanı yarattılar. Toplantı salonlarında, “hayal gücünden yoksun olanlar, yoksun oldukları şeyleri hayal edemezler”, “Dur ve kendine zaman yarat”, “Satılık değil”, “Yes we Lacan” (Obama’’nın “Yes We Can” sloganına gönderme) gibi pankartlar dikkat çekiyordu. Spiked’ın yazarlarından Patric Hayes, işgalle ilgili yazısında, Sokrates “gözden geçirilmeyen yaşamın yaşamaya değmeyeceğine inanıyordu, anlaşılan fakülte yönetimi de yaşamaya değer bir yaşamın mali olarak sürdürülemez bir lüks olduğuna inanıyor” diyerek son derece önemli bir noktaya parmak basıyordu. Gerçekten de sermaye egemenliğinin yaşanan yaşamın baş döndürücü hızı, “yaşanan yaşamın” “değerlendirilmesine, eleştirilmesine”, “yoksun olduğumuz şeyleri düşünmeye, hayal etmeye” olanak sağlamıyor. Ya durup düşünmeye başlarsa gençler ve felsefenin çekiciliğine kapılırsa?

En iyisi işi baştan sağlam tutmak, Sokrates’i öldürmek, felsefe fakültelerini kapatmak, kapatamazsanız mali kaynaklarını kısarak felç etmek…

Middlesex felsefe fakültesine yönelik bu saldırı iki acıdan bir başlangıca işaret ediyor. Birincisi Sermayenin dünyasında, giderek artan bir oranda, tüm bilgi üretme süreçleri sermaye birikim süreçlerinin gereksinimlerine göre yeniden düzenleniyor, eğitim kurumları, öğrenim yeri olmaktan, meslek edinme kurumlarına dönüşüyor. Sermaye için yararsız kurumlar, bilgiler ayıklanır!

İkincisi, sermaye bunu yaptıkça, özellikle kriz içindeki sermaye, bu yaşamın tek “gerçeği” olduğu ortaya çıkmaya başlıyor. İnsanlar felsefenin, “tek bir dünya vardır oda sermayenin dünyasıdır. Bu dünyanın içinde var olan tüm etnik, ulusal, dini, cinsel, “başkalar”, birbirleriyle uğraşmaktan, “büyük başkayı” (sermayeyi) hedef almaya fırsat bulamazlar” savını kendi deneyimlerinin de yardımıyla anlamaya başlıyorlar.

Middlesex felsefe öğrencilerinin, “üniversite bir fabrikadır, grev yap işgal et” sloganı bir başka ve çok önemli gelişmeye daha işaret ediyor. Bu gelişmeyse, sermayenin kendini ve toplumu denetim altında tutan süreçlerde gayri maddi emeği (bilgi, bilişim alanında) giderek daha çok kendine bağladığı bir dönemde özellikle anlamlıydı.

Evet sermaye, bilgiyi üretenlere biteviye siz orta sınıf sınıfsız diyordu. Bu kesim de hala kendilerini, geleneksel sanayi işçilerinden farklı, bir “orta sınıf” olarak görüyordu. Ama sermaye gerçekte, onları, üstelik hiçbir iş güvencesine sahip olmadan çalışan bir proletarya olarak görüyordu. Karını ve iktidarını destekleyen kontrol sistemlerini ve düşünceleri üreten bir proletarya

Ya bu “yeni proletarya” kendinin bilincine varır, başkaldırmaya başlarsa. Daha da “kötüsü”, ya kurtulmasının, özgürleşmesinin koşulunun, felsefe pratiğini yaygınlaştırmaktan, proletaryanın diğer kesimlerine taşımaktan geçtiğinin düşünmeye başlarsa.

Felsefe örgencilerinin sloganı işte bu bilince işaret ediyor. İşte bu yüzden felsefe fakültelerini bir an evvel kapatmak gerekiyor…

No comments: